Ehl-i sünnet âlimlerinin çoğunluğuna göre bu olay, büyü (sihir) gerçektir ve büyü (sihir), -Allah Teâlâ diler ve takdir ederse- kendisine büyü yapılan kimsenin bedeninde etkili olabilir, belki de onu ölürebilir.
İmam el-Karâfî bu konuda şöyle demiştir:
“Büyü, gerçektir.Büyü, kendisine büyü yapılan kimseyi öldürebilir veya onun tabiatını ve davranışlarını değiştirebilir. İmam Şâfiî ve İmam Ahmed b. Hanbel de bu görüştediler.”
(İdraru’ş-Şurûk fî -Furûk; c:4, s: 149).
Mu’tezile ve Kaderiyye buna aykırı görüş belirtmişlerdir ki onların zaten aykırı görüşlerine de itibar edimez.
el-Karâfî ve diğer âlimler, büyünün gerçek olduğunu inkâr eden hiç kimse yok iken sahâbenin büyünün gerçek olduğu konusunda ittifak ettiklerini belirtmişlerdir.
Büyünün gerçek olduğu konusunda Ehl-i sünnetin delillerinden bazıları şunlardır:
1. Allah Teâlâ bu konuda şöyle buyurmuştur:
ولكن الشياطين كفروا يعلمون الناس السحر وما أنزل على الملكين ببابل هاروت وماروت وما يعلمان من أحد حتى يقولا إنما نحن فتنة فلا تكفر فيتعلمون منهما ما يفرقون به بين المرء وزوجه وما هم بضارين به من أحد إلا بإذن الله ويتعلمون ما يضرهم ولا ينفعهم [ سورة البقرة الآية: ١٠٢]
“(Yahûdiler) Süleyman’ın hükümrânlığı zamanında şeytanların söylediklerine uydular. Oysa Süleyman (büyüyü öğrenerek) kâfir olmadı.Fakat şeytanlar, insanlara (dînlerini ifsâd ederek) büyüyü öğreterek kâfir oldular. (Yine yahûdiler, insanları imtihan etmek için Allah tarafından) Bâbil’de Hârût ve Mârût adlı iki meleğe indirilene uydular. O iki melek; ‘Biz ancak imtihan için gönderildik sakın (yanlış inanıp da) kâfir olmayasın diyerek (öğüt verip uyarmadıkça) hiç kimseye büyü ilmini öğretmezlerdi. İnsanlar, iki melekten karı ile kocanın arasını açacak şeyleri öğrenirlerdi. Oysa büyücüler, Allah’ın izni olmadan hiç kimseye zarar veremezler. Büyücüler kendilerine fayda değil de zarar vereni öğrenirler.Büyüyü satın alanlar (büyüyü tercih edip hakkı bırakan yahûdiler) âhirette (iyilikten yana) nasiplerinin olmadığını iyi bilmektedirler. (Allah’a ve elçisine îmâna karşılık) kendilerini sattıkları şey (büyü), ne kötüdür. Keşke bunu anlasalardı.”
(Bakara Sûresi: 102).
Bu âyet, büyünün (sihrin) gerçekten sâbit olduğuna, büyücünün, yaptığı büyü ile karı ve kocanın arasını açtığına ve büyücünün büyüsüyle insanlara -Allah Teâlâ’nın kevnî irâdesiyle- zarar verdiğine açıkça delâlet etmektedir.
2. Allah Teâlâ şöyle buyrmuştur:
ومن شر النفاثات في العقد [ سورة الفلق الآية: ٤]
“… ve düğümlere üfleyen büyücü kadınların şerrinden,…”
Büyü (sihir) gerçek olmasaydı, Allah Teâlâ büyünün şerrinden kendisine sığınmayı emretmezdi.
3. Yahudî olan Lebîd b. el-E’sam tarafından Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘e büyü yapılmasıdır. Bu olay, Buhârî ve Müslim’de rivâyet edilen sahih hadistir.
4. Ehl-i sünnet, bir kimseye büyü yapıldığı zaman onu savmasının mümkün olmaması, büyünün, gerçekten vuku bulduğunu ve gözle görüldüğünü delil olarak göstermişlerdir.
Nitekim İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
“Büyü sebebiyle insanın bedeninde hastalık ve ağırlık meydana gelmesi,akıllı hareket etmemesi, kadının istemedi kimseyi sevmesi veya sevdiği kimseden nefret etmesi gibi büyünün etkisiyle olan şeyler mevcuttur ve insanların geneli bunu bilmektedirler. Pek çok insan ise, büyüyü, başına gelmesinden dolayı bilmektedir.”
(“et-Tefsîru’l-Kayyim”; s: 571).
İbn-i Kudâme -Allah ona rahmet etsin- de bu konuda şöyle demiştir:
“İnsanlar arasında,”kocanın karısına yaklaşamaması/onunla cinsel ilişkiye girememesi” diye bilinen olay, erkeğin evlendiği zaman eşiyle birleşmeye ve düğümü çözmeye güç yetiremez.Kocanın, düğüm çözüldükten sonra eşiyle birleşmeye güç yetirmesi, hiç kimsenin inkâr edemeyeceği mütevâtir bir olay haline gelmiştir. Büyücüler hakkında rivâyet olunan öyle haberler gelmiştir ki bunlarda yalan olduğunda ittifak etmek imkansızdır.”
(“el-Muğnî”; c: 8, s: 151).
Büyüden korunmanın yolları pek çoktur.Bunlardan bazıları şunlardır:
a). Rukye yaptırmak. Rukyenin de en büyüğü Kur’an-ı Kerim ile olmasıdır. Sonra da Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den rivâyet olunan sahih duâlarla olmasıdır.
b). Bedendeki büyüğü çıkarıp geçersiz hâle getirmek.
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- bu konuda şöyle demiştir:
“Bu hastalığın tedâvisinde Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘in sünnetinin zikredilmesidir.Nitekim kendisine büyü yapılan kimsenin tedâvisi konusunda ondan iki tür yol rivâyet edilmiştir:
Birincisi: En etkili ve en önemli olanıdır kii buna göre, olduğu yerden büyüyü çıkarıp onu etkisiz hâle getirmektir.
Nitekim Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem-‘den sahih olarak haber verildiğine göre o, büyüyü gidermesi için Rabbi Allah Teâlâ’ya yalvarmış, Allah Teâlâ ona büyünün bulunduğu yeri göstermiş, bunun üzerine o, kuyudan tarak, saç döküntüsü ve bir erkek hurma tomurcuğunun içini çıkarmıştı.
Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- kuyudan bunları çıkarınca kendisinden büyü gitmişti. Öyle Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Rasulullah sihrin tesirinden kurtulduğu için, kendisini bağlardan kurtulmuş gibi hissetmişti.
Büyüyü çözmek için bu yola başvurmak, büyülenen kimseyi tedâvi etmede en önemli yoldur ve bu, insanın bedenindeki pis bir maddeyi izâle etmek ve bedenden kusmak yoluyla söküp atmak atmak gibidir.
c). Hacamât yaptırmak, kusmak ve cerahat yaptırmak sûretiyle bedenden büyüyü çıkarmak.
İbn-i Kayyim -Allah ona rahmet etsin- yukarıda geçen sözünü şöyle tamamlamıştır:
“Büyüden kurtulmanın ikinci yolu ise, büyünün ulaştığı yerdeki kanı akıtmak sûretiyle çıkartmaktır. Çünkü büyünün, insanın tabiatına tesir etmede, bedenindeki karışımlara ve ahlâkını rahatsız etmede rolü vardır.Eğer büyünün etkisi insanın bedeninde ortaya çıkar ve o pis maddeyi bedenden çıkarma imkânı varsa, bu çok faydalı olur.”
(Zâdu’l-Meâd; c: 4, s: 124-125).
Yine en iyisini Allah Teâlâ bilir.