Sözlük te “cin” çoğul bir cins isimdir. Tekili “cinnî” diye gelir. Bu (gizlenmek) anlamına gelen “el-ictinân” kökünden gelmektedir. Bu da örtü ile örtünmek, gizlenip saklanmak demektir. Onlara bu ismin veriliş sebebi insanlara karşı örtülü olmaları ve görünmeyişleridir. Çoğulu “cennân diye geldiği gibi; çoğul olarak onlar dan “el-cinne diye de sözedilir.
Cinler, gerçek sûretleri ve tabiatları üzere görülemezler. Böylelikle bu görüş ile onların insan, yılan, köpek ve başka şekillerde şekillenebileceklerine dair gelmiş rivâyetler arasında bir çelişki olmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu yolla da İmam Şafiî’nin: “Her kim cinleri gördüğünü iddia ediyorsa biz onun şehadetini kabul etmeyiz.” sözü de doğru bir şekilde anlaşılabilmektedir. Bunu Ebû Nuaym, el-Hilye (IX, 141)’de zikretmiştir. Onların gerçek sûret ve tabiatlarında görülmeleri iddiasını kastetmektedir.
Bk. el-Kamusu’l-Muhît, s. 1532, c.n.n maddesi; Lisânu’l-Arab, XIII, 95
Kendisi ile korunduğumuz ve onunla örtündüğümüz her bir şey “cünne (kal kan)”dır. Buhârî’nin oruç bahsinde rivâyet ettiği Nebî sallallâhu aleyhi ve sellem’in: “Oruç bir cünnedir. (kalkandır)” Yani bir koruyucudur, hadisinde de bu lafız kullanılmıştır. Çünkü oruç kişiyi masiyetler’den korur. Yüce Allah’ın: “Ve analarınızın karnında ceninler halinde iken.” (en-Necm, 53/32) buyruğunda da bu lafız kullanılmıştır.
Bk. Râğıb el-Isfahânî, el-Müfredât, s. 98
“Cenin”ede bu ismin veriliş sebebi, annesinin karnında gizli ve örtülü oluşundan dolayıdır. “Cennet”e bu adın veriliş sebebi ise, bir kısmı diğerini örtecek şekilde ağaçlarının çok oluşundan dolayıdır.
Bk. el-Ezheri, Tehzibu’l-Luga, X, 499
Terim olarak “cin”e gelince, onlar; insanların mükellefiyetlerine benzer şekilde mükellef kılınmış, irade ve akıl sahibi, maddeden soyutlanmış, duyu organlarından saklanıp perdelenmiş, gerçek tabiat ve sûretlerinde görülmeyen yiyip içen, evlenen, zürriyetleri bulunan ve ahirette amellerinden sorumlu tutulacak olan ruhlar dan bir çeşittirler.
Bk. İbn Hazm, el-Fısal fi’l-Mileli ve’l-Ahvai ve’n-Nihal, V, 12; İbn Hacer, Fethu’l-Bari, VI, 344; el-Münavi, Feyzu’l-Kadir, I, 113
Birkimse: “Cin ile şeytan arasında ki fark nedir?” diye sorarsa, cevap şu dur:
Şeytanlar cinlerin azgınlarıdır. Yüce Allah’ın şu buyruğu bunu anlatmaktadır:
“(Yahudiler) şeytanların Süleyman’ın mülkü (nübüvvet ve hükümdarlığı) hakkında uydurdukları şeylere uydular. Halbuki Süleyman (büyü yapıp da) kâfir olmadı. Fakat o şeytanlar (sihir yaparak) kâfir oldular. İnsanlara büyüyü ve Bâbil’deki iki meleğe Harut ve Marut’a indirilen şeyleri öğretiyorlardı. Halbuki o iki melek: ‘Biz ancak imtihan (için)iz. Sakın (büyü yapıpda) küfre girme’ demedikçe kimseye büyü öğretmezlerdi…” (el-Bakara, 2/102)
Çoğul olan (ve şeytanlar demek olan): “Şeyâtîn”in tekili “şeytân”dır. Bu da uzak oldu anlamında “şetana”dan alınmıştır. Ancak bu lafız sadece cinlerin azgın olanları hakkında kullanılmakla kalmayıp, aynı şekil de cin ve insanlar dan taşkınlık yapan ve eziyet veren her bir varlık hakkında da kullanılabilir. Nitekim Yüce Allah: “İnsan ve cin şeytanları…” (el-En’âm, 6/112) buyurmaktadır. Münafıklar hakkında da: “Ama kendi şeytanlarıyla baş başa kaldıklarında: ‘Biz sizinle beraberiz’ derler.” (el-Bakara, 2/14) buyurulmaktadır ki, onların cin ve insanlar dan olan arkadaşları kastedilmektedir.
Râğıb, el-Müfredât; Ayrıca bk. Fethu’l-Bari, VI, 344